Rakun, Ben ve Okyanus
Sabahın yeni yetme aydınlığı yatağımda yüzümü bulup da beni nazikçe uyandırınca, okyanusu gören odamın balkonuna doğru kalkıp ilerliyorum… Sürgülü balkon kapısını bir an önce yeni doğan güneşi görmeyi özleyen bedenimle buluşturmak için güçlü ve hızlı bir şekilde iterek açıyorum… Bu kibar küçük bedenin gerektiğinde ortaya çıkardığı güç beni hep çok şaşırttı ve hep şaşırtacak… Balkonun kenar demirlerine kollarımı dayayıp aşağı doğru eğiliyorum… O kısacık an, içerisinde muhteşem bir sonsuzluğu barındıran çok özel anlardan… Bütün varlığımı ne kadar çok genişletsem ki gözlerimin önünde serilen bu şöleni olduğu gibi içime çeksem, böylece nereye gidersem gideyim hep benimle olduğunu bilsem?
Durma, Yolun Kendisi Olana Dek
Geçen hafta bir felsefe seminerine katıldım. Seminerin yapıldığı binanın giriş kapısında, bembeyaz saçlarını topuz yapmış derli toplu güler yüzlü 60-65 yaşlarında bir hanımefendiyle karşılaştık. Aynı yere gittiğimizi fark edince başladık tanışma seremonisine. Bekleme salonuna girdiğimizde sohbetimiz gittiğine koyulaşmıştı bile... Onunla konuşurken ses tonlarımızın ve bu sesin ardında birbirimize duyduğumuz ilgi ve merakın asıl ortak noktamız olduğunu gözlemledim. Dinledikçe dinleyesim, konuştukça konuşasım geldi.
İkiyi Bir Etmişler Aşk Olsun Diye
Sabahın beş buçuğunda teyzemin evinin önünde annemle taksiden iniyoruz. Bahçenin içinden geçip kapıya kadar taşıyoruz çantalarımızı. Hemen dikkatimi çekiyor Portakal Ağacının hareketleri. Ondan, teyzemin uyandığını ve yukarı kattan aşağıya doğru inmeye başladığını haber alıyorum. Derken merdivende terlik sesleri duyuluyor. “Niye aramadınız!? Osman sizi almaya gelirdi.” Annemle teyzem sarılıyorlar, İki kardeşin kucaklaşması Portakal Ağacını acayip neşelendiriyor. Yan gözle izliyorum onu. İzlendiğini çok sonra anlayacak oysa, ona ruhumla yaklaştığımda.
Köşe Bitkisi ve Uyanış
Akşam üstü yol kenarında park ettikleri arabanın arkasında bir kadın ve bir erkek ayaküstü sigaralarını içerken konuşuyorlar bir taraftan. İkisi de dalgın, birbirlerini dinler dinlemez haldeler. Bedenleri hafif birbirlerine dönük, bakışları uzaklara... Kadın biraz üzgün biraz telaşlı kendi için önemli gördüğü bir şeyleri paylaşmak istercesine; “Dün bebeğimi ofiste unutmuşum! Bir oyuncak bebeğim var benim. Yarı yolda döndüm aldım onu öyle gittim eve!” Adam hiç istifini bozmuyor. Bakışlar hala uzaklarda... İkisi sigaralarından birer nefes daha çekiyor, aynı An’da. Ve Ben geçip gidiyorum yanlarından, zihnimde şu soruyla: “Neredesin İlgi? Neden tam burada, bu iki insanla birlikte değilsin?”.